I
herhalde yaşım altıydı.
apartmanın etrafını saran
u şeklindeki bahçeyle sınırlıydı oyun
alanım.
arkadaşlarım sokaktaki camiye giderken
su içmek için;
bir gözümle geçen arabaları izlerdim
ben.
siyah demirden korkulukların arkasında
tek başıma ip atlarken
diğer gözüm camide olurdu.
bir gün
bir oyuncak bebek tutuşturdu elime,
kimdi hatırlamam.
çok güzel bir bebekti,
benim hiç olmadığım kadar.
- nana'm!
saçları
sarı, kalın iplerden örülüydü.
pembe tokaları,
pembe de bir elbisesi vardı.
sanıyorum ki ayakkabıları da
pembeydi,
lakin gözlerinin rengini
getiremiyorum gözlerimin önüne.
çok sevdim nana'yı.
ilk görüşte aşktı belki de,
aşık olmuştum kırmızı yanaklarına.
o zamanlar aşkı yalnızca
küçük ekranlı televizyonumuzda
görürdüm.
bir kadın ve bir erkek öpüşürdü
sürekli karıncalanan ekranda.
- kapat gözünü!
derdi babam, biraz da şakayla.
- ayıp!
derken ciddi olduğunu bilirdim.
öyle ya, söz de vermiştim babama:
evlenmeyecektim,
hep onun yanında kalacaktım.
küçük bir kızdım ben.
- erkeklerden nefret ediyorum!
derdim.
babam da gülerdi.
bilmezdi:
sonradan odama gider,
barbie bebeklerimi üst üste koyar,
üstlerine de küçük bir yorgan
örterdim.
çünkü televizyonda böyle sevişirlerdi.
II
nana'ya dönelim.
dedim ya, çok sevdim nana'yı.
annem ve babam işteyken
anneannem kız kardeşime bakarken
nana'yla yalnız kalırdık odamda.
kitaplarımdan birini açıp
nana'ya masallar uydururdum.
şarkılar söylerdim,
bacağımda sallayarak uyuturdum.
ki ben,
tek başıma oyun oynamayı sevmezdim.
fakat nana biraz utangaçtı
ve her şeye değerdi.
senelerce nana'ya sarıldım uyurken.
öyle derin uyurdum ki onunla,
yanı başımda mosmor kesilen
öz kardeşimin ağlamasına uyanmazdım.
zaman geçti,
kardeşim koşmaya başladı evin içinde.
ben de ilkokula.
yatağımda oturur,
beni beklerdi nana.
- nana'm!
herhalde yaşım ondu.
sayfalarca ödev yaptıktan sonra
oturur nana'yla oynardım.
okulda saçımı çeken çocuğu anlatırdım
ona
ya da o çocuğun bana verdiği,
ayağımla ezdiğim kırmızı gülü.
kibar bir kız değildim.
- olmamalıyım zaten!
derdim nana'ya.
- beni ciddiye almalılar!
zira mavi boncuk dağıtmak kötü bir
şeydi,
bir akrabamız söylemişti.
III
bir gün
kavga ederken, kardeşim
bacağını kopardı nana'nın.
- nana'm!
tattığım ilk acıydı kanımca,
saatlerce ağladım.
öyle bir acıydı ki
kim bilir, belki hâlâ ağlıyorum.
annem dikti elbet sonra yerine
fakat anlamıştım:
kalp kırılınca dikmenin bir yolu
yoktu.
nana, eski nana değildi.
bir daha oynamadım nana'yla.
dedim ya, benim nana'm değildi artık.
aylar sonra ortadan kayboldu.
- nana'm!
küsmüştü bana,
darılmıştı,
dayanamayıp kaçmıştı benden.
demek nana da korkaktı
biraz benim gibi
ve en büyük korkusu başına gelmişti.
bacağının kopması bile
benim onu sevmemem kadar
acıtmamıştı
elyaftan kalbini.
bir daha görmedim nana'yı.
görürsem eğer,
on yaşındaki o küçük kıza
cesur olmayı öğretemediği için
yüzüne tüküreceğim.