26 Ekim 2020 Pazartesi

nana

 I

herhalde yaşım altıydı.

apartmanın etrafını saran

u şeklindeki bahçeyle sınırlıydı oyun alanım.

arkadaşlarım sokaktaki camiye giderken

su içmek için;

bir gözümle geçen arabaları izlerdim ben.

siyah demirden korkulukların arkasında 

tek başıma ip atlarken

diğer gözüm camide olurdu.

 

bir gün 

bir oyuncak bebek tutuşturdu elime,

kimdi hatırlamam.

çok güzel bir bebekti,

benim hiç olmadığım kadar.

- nana'm!

saçları

sarı, kalın iplerden örülüydü.

pembe tokaları,

pembe de bir elbisesi vardı.

sanıyorum ki ayakkabıları da pembeydi, 

lakin gözlerinin rengini 

getiremiyorum gözlerimin önüne.

 

çok sevdim nana'yı.

ilk görüşte aşktı belki de,

aşık olmuştum kırmızı yanaklarına.

o zamanlar aşkı yalnızca 

küçük ekranlı televizyonumuzda görürdüm.

bir kadın ve bir erkek öpüşürdü 

sürekli karıncalanan ekranda.

- kapat gözünü!

derdi babam, biraz da şakayla.

- ayıp!

derken ciddi olduğunu bilirdim.

öyle ya, söz de vermiştim babama:

evlenmeyecektim,

hep onun yanında kalacaktım.

küçük bir kızdım ben.

- erkeklerden nefret ediyorum!

derdim.

babam da gülerdi.

bilmezdi:

sonradan odama gider,

barbie bebeklerimi üst üste koyar,

üstlerine de küçük bir yorgan örterdim.

çünkü televizyonda böyle sevişirlerdi.

 

II

 

nana'ya dönelim.

dedim ya, çok sevdim nana'yı.

annem ve babam işteyken 

anneannem kız kardeşime bakarken

nana'yla yalnız kalırdık odamda.

kitaplarımdan birini açıp 

nana'ya masallar uydururdum.

şarkılar söylerdim,

bacağımda sallayarak uyuturdum.

ki ben,

tek başıma oyun oynamayı sevmezdim.

fakat nana biraz utangaçtı

ve her şeye değerdi.

 

senelerce nana'ya sarıldım uyurken.

öyle derin uyurdum ki onunla,

yanı başımda mosmor kesilen

öz kardeşimin ağlamasına uyanmazdım.

zaman geçti,

kardeşim koşmaya başladı evin içinde.

ben de ilkokula.

yatağımda oturur,

beni beklerdi nana.

- nana'm!

 

herhalde yaşım ondu. 

sayfalarca ödev yaptıktan sonra

oturur nana'yla oynardım.

okulda saçımı çeken çocuğu anlatırdım ona

ya da o çocuğun bana verdiği,

ayağımla ezdiğim kırmızı gülü.

kibar bir kız değildim.

- olmamalıyım zaten!

derdim nana'ya.

- beni ciddiye almalılar!

zira mavi boncuk dağıtmak kötü bir şeydi,

bir akrabamız söylemişti.

 

III

 

bir gün 

kavga ederken, kardeşim 

bacağını kopardı nana'nın.

- nana'm!

tattığım ilk acıydı kanımca,

saatlerce ağladım.

öyle bir acıydı ki

kim bilir, belki hâlâ ağlıyorum.

annem dikti elbet sonra yerine

fakat anlamıştım:

kalp kırılınca dikmenin bir yolu yoktu.

nana, eski nana değildi.

 

bir daha oynamadım nana'yla. 

dedim ya, benim nana'm değildi artık.

aylar sonra ortadan kayboldu.

- nana'm!

küsmüştü bana,

darılmıştı,

dayanamayıp kaçmıştı benden. 

demek nana da korkaktı

biraz benim gibi

ve en büyük korkusu başına gelmişti.

bacağının kopması bile

benim onu sevmemem kadar acıtmamıştı 

elyaftan kalbini.

 

bir daha görmedim nana'yı.

görürsem eğer,

on yaşındaki o küçük kıza 

cesur olmayı öğretemediği için 

yüzüne tüküreceğim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

1.1 #beşebeş

  mayıs 2025 - 1                                                Altıncı hissimin kuvvetli olduğuna hep inandım. Fakat bunu kime söyle...