20 Ekim 2021 Çarşamba

s-o-s

birkaç gündür aklımı kurcalayan bir şey var. günlerimi zehir eden, gecelerimi çalan, daha yeni elime aldığım hayatımı zindana çeviren. doğrusunu söylemek gerekirse, ne olduğunu tam olarak bilmiyorum. kanımca aylardır akıtamadığım göz yaşlarının almaya çalıştığı bir çeşit intikam bu, yahut bulunduğum vakte bağladığım onlarca umudun yardım çığlığı niteliğinde olmalı. bildiğim şu ki, pek iyi değilim.

hiç iyi değilim.

günlerdir takındığım maskenin eskidiğini; afili kıyafetlerimin, kendimi sunulabilir göstermek için harcadığım dakikaların miadını doldurduğunu hissedebiliyorum. kendimi uçurum kenarına kadar zorladığım bu yazma girişiminde bile kelimeleri aşağı yuvarlayıp o kayalığa çökmemem, ciğerlerim sökülürcesine ağlamamam için bir neden bulamıyorum. belki de yapmam gereken tam olarak odur, yahut değildir, bilemiyorum.

bilemiyorum, bilmiyorum, hiçbir şeyi, kendimi, çevremdekileri, amacımı, arzularımı, hayallerimi, sorumluluklarımı, kim olduğumu veya kim olmak gerektiğini. her zerremle nefret ettiğim bir belirsizliğin orta yerinde kaybolmuşum, ne ileri ne geri gidebiliyorum. bilmiyorum.

en kötüsü de, artık bir başıma yapabileceklerimin sınırına gelmiş olmam. bu vakitten sonra, bulunduğum çukurdan tırmanmamın tek bir yolu dahi yokmuş gibi geliyor. öyle bir çukur ki, kenarları doksan derece eğimli, tutunacak bir kaya parçası yok. dipsiz bir mezar sanırsın. bir merdiven lazım şimdi bana, halat bile kurtaramaz, ona sarılıp kendimi yukarı çekmeye mecalim yok.

bir kurtarıcı.

onu bekliyorum yıllardır. onu arıyorum. binaların arasında, telefonumun ekranında, bira şişesinin dibindeki köpük kalıntılarında, baktığım ve bulunduğum her yerde onu arıyorum. bul beni, çıkar şuradan. ne olursun, halim kalmadı. yardım çığlıkları atıyorum her cümlemle. henüz duyan olmadı. yahut duydular, fakat ulaşamadılar çukurun dibine.

olsun, diyorum bazı zamanlar. ben beklerim. mezara düşmüş olabilirim evet, yine de gömülmüyorum ya. kurtaran yok belki, kendim de çıkamıyorum elbet, olsun, en azından toprak atanım yok. kimse yok, mezarın başında ağıt yakan bile yok.

olsun.

sen tüm acizliğinle, çaresizliğinle, tüm süslü cümlelerin ve her ortamda paramparça ettiğin edebiyatınla yardım çığlıkları atmaya, latin alfabesiyle S-O-S yapmaya devam et. mutlak ki bir gün gelecek, çıkacaksın çukurdan.

çıkamazsan da gömülürsün, en azından yas tutanın, ağıt yakanın olur.

bu da bir şeydir.

19 Ekim 2021 Salı

ben'in üstüne toprak atamazlar

ölümden ödüm kopar, daha evvel
çoklarca kez öldüm oysa.
hatta biri dündü.
dün gece öldüm o bankta,
yaşlar akarken gözlerim 
soluktu, cam gibi, sanırsın tabuttan bakar;
henüz gömülmemiş.
dedim ya, çoklarca kez ölmüşümdür.
benliğimdeki "ben"ler kadar,
sararmış sayfalardaki laflar,
bozuk asfalttaki izmaritler kadar çok.
geceleri ölüp akşamüstlerinde dirilmişimdir.

lakin gömülmedim daha,
gömemezler,
çünkü ben biraz da
diri diri gömülmekten korkarım.
- ya ölmemişsem? 


13 Haziran 2021 Pazar

yalın - ız - lık

birkaç hafta önce yalnızlıkla ilgili bir yazı yazmaya çalıştım.

elbette birkaç cümle dökülüyor insanın parmaklarından. her yaşayanın yalnızlıkla ilgili fikri vardır. saniyelik bile olsa hepimiz, işin sonunda yalnızız. fakat yalın olma durumuyla alakalı mevcut sıkıntı şu ki, kendinden fazla bahsedilmesine izin vermiyor. bu vakte kadar söylenmiş, yazılmış o kadar yalnızlık tiradına karşın, kalem benim elime geçtiği zaman konuşamıyor. sanki tüm inadımı o yazıda bıraktım; kalemi parmak uçlarım aklaşıncaya dek sıktım, ömrüm boyunca ilk defa bu kadar düşündüm karalamak için; lakin bir harf görünmedi ufukta.

niçin bu durumla karşı karşıya geldim, ne yazık ki pek kanım yok. ne zaman ve nasıl bir tabu haline geldiğini hiç bilemiyorum. bildiğim ve emin olduğum tek olgu, ondan ölürcesine ürktüğüm. öyle ki kara göğün altında bir başıma yürürken bilincimi kontrol etmekten aciz oluyorum sanırsın, öyle ki kürek kemiklerimden kanatlar yaratılıyor ve ben bulutlara karışıyorum sanırsın. ruhumu bir hal sarıyor ki, ne fena, ah ne fena. kendi kendime kızıyorum.

yalınlık ve yalnızlık öyle olgular işte. kalemin ucunu açıp da tek harf yazamadığını düşünüyorsun; bir de baktım anlatmışım aslında. kelimelerin kaldırabildiğinden fazlasını yükleyemiyorsun kervana, devenin ölüsü bir fayda sağlamaz.

duvarların arasında da olsa, evren semasının altında da olsa yalnızsan yalnızsın. günün sonu hep aynı, hava karardığında yokuşu hep bir başına çıkmıyor musun?

yalnızlık beni delirtmedi mi? yalnız kaldıkça yazmıyor muyum? ah, ah, ah!

sorular da hep yalnız, hep yalnızken vurur zihnimi.

6 Nisan 2021 Salı

silkinme

eğer bir kaybeden gibi yaşarsan kaybedenleri çekersin.

kazanan gibi yaşarsan da kazananları.

birden bire, bunu fark ediyorum. yıllarca sorunu dışarıda aradım: yüzümde, gözümde, saçımda, tartıdaki sayımda, kıyafetlerimde, makyajımda, konumumda. oysa sorun içeride, çok içeride, zihnimin ve ruhumun tam ortasında, "ben"de gizli. pek çok "ben" taşıyorum, bazısı dost bazısı düşman, bazısı diri bazısı ölü, bazısı ben bazısı sen. bir seri katil var içlerinde, önümdeki ihtimalleri teker teker öldürüyor. 

dedektifi oynamanın zamanı geldi. 

aynaya baktığımda bir kaybeden görmüyorum. arkama baktığımda. masaldaki ekmek kırıntıları gibi ışıltılı madalyalar bırakmışım. kendi kendime yazıyorum, karanlıktan korkuyorsan iki seçeneğin vardır: göğe yükselip yıldızların arasına karışmak yahut yıldızları yere indirmek. önümdeki yolu, yıldız tozundan yapılma sokak lambaları ile aydınlatacağım.

ne sizden korkuyorum, senden, ondan; ne de "ben"den, yalnızlıktan. birilerine muhtaç büyüyoruz. birilerine muhtaç yaşıyoruz. birilerine muhtaç ölüyoruz. tüm bu muhtaçlıkların arasında sıkışıp kalmışım, donakalmış. 

niçin muhtaçsın peki, neyin arayışındasın?

düşündün mü hiç?

bir şeyi bütün varlığınla istersen mutlaka gerçekleşiyor. bir yıl sonra, beş yıl sonra, on yıl sonra. mutlaka sahip oluyorsun bir gün. lakin elde ettiğinde, bir zamanlar nasıl da yanıp tutuştuğunu çoktan unutmuş buluyorsun kendini; yıllar önce düşüncesi bile mutlu ederken şimdi yük görüyorsun. şanslıysan yalnızca hayatının akışında sıradan bir parça haline geliyor. anlamıyorsun, anlamazsın.

şu saniye elinde tuttuklarından kaçının farkındasın?

artık görmeye başlıyorum. sahip olduklarımı. gerçek değerimi, anlamımı, sunduklarımı. vücudumu terk edip kendime uzaktan, çok uzaktan bakmayı deniyorum. 

tüm arayışlarımı reddediyorum.

silkiniyorum üstümdeki ölü toprağını. taşıdığım ölü hikayeleri, duyguları, kaygıları, heyecanları. görüşümü kapatan toprak parçaları yere düştükçe yıldızlarla bakışıyorum: benim yıldızlarım.

seneler önce, saman kağıtlara yazdığım cümleler yankılanıyor zihnimde.

"biliyorum canavar, biliyorum ki oradasın ve her kelimem

 bana doğrultacağın bir başka silah taşıyor cebinde.

 bak ki korkmuyorum artık silahlarından;

 bak ki anladım, kendim yarattığım silahı yok edebilirim.

 bak ki buradayım canavar, bak ki gözünün içindeyim:

 bu zamanlar bak ki gideceksin."


1.1 #beşebeş

  mayıs 2025 - 1                                                Altıncı hissimin kuvvetli olduğuna hep inandım. Fakat bunu kime söyle...