eğer bir kaybeden gibi yaşarsan kaybedenleri çekersin.
kazanan gibi yaşarsan da kazananları.
birden bire, bunu fark ediyorum. yıllarca sorunu dışarıda aradım: yüzümde, gözümde, saçımda, tartıdaki sayımda, kıyafetlerimde, makyajımda, konumumda. oysa sorun içeride, çok içeride, zihnimin ve ruhumun tam ortasında, "ben"de gizli. pek çok "ben" taşıyorum, bazısı dost bazısı düşman, bazısı diri bazısı ölü, bazısı ben bazısı sen. bir seri katil var içlerinde, önümdeki ihtimalleri teker teker öldürüyor.
dedektifi oynamanın zamanı geldi.
aynaya baktığımda bir kaybeden görmüyorum. arkama baktığımda. masaldaki ekmek kırıntıları gibi ışıltılı madalyalar bırakmışım. kendi kendime yazıyorum, karanlıktan korkuyorsan iki seçeneğin vardır: göğe yükselip yıldızların arasına karışmak yahut yıldızları yere indirmek. önümdeki yolu, yıldız tozundan yapılma sokak lambaları ile aydınlatacağım.
ne sizden korkuyorum, senden, ondan; ne de "ben"den, yalnızlıktan. birilerine muhtaç büyüyoruz. birilerine muhtaç yaşıyoruz. birilerine muhtaç ölüyoruz. tüm bu muhtaçlıkların arasında sıkışıp kalmışım, donakalmış.
niçin muhtaçsın peki, neyin arayışındasın?
düşündün mü hiç?
bir şeyi bütün varlığınla istersen mutlaka gerçekleşiyor. bir yıl sonra, beş yıl sonra, on yıl sonra. mutlaka sahip oluyorsun bir gün. lakin elde ettiğinde, bir zamanlar nasıl da yanıp tutuştuğunu çoktan unutmuş buluyorsun kendini; yıllar önce düşüncesi bile mutlu ederken şimdi yük görüyorsun. şanslıysan yalnızca hayatının akışında sıradan bir parça haline geliyor. anlamıyorsun, anlamazsın.
şu saniye elinde tuttuklarından kaçının farkındasın?
artık görmeye başlıyorum. sahip olduklarımı. gerçek değerimi, anlamımı, sunduklarımı. vücudumu terk edip kendime uzaktan, çok uzaktan bakmayı deniyorum.
tüm arayışlarımı reddediyorum.
silkiniyorum üstümdeki ölü toprağını. taşıdığım ölü hikayeleri, duyguları, kaygıları, heyecanları. görüşümü kapatan toprak parçaları yere düştükçe yıldızlarla bakışıyorum: benim yıldızlarım.
seneler önce, saman kağıtlara yazdığım cümleler yankılanıyor zihnimde.
"biliyorum canavar, biliyorum ki oradasın ve her kelimem
bana doğrultacağın bir başka silah taşıyor cebinde.
bak ki korkmuyorum artık silahlarından;
bak ki anladım, kendim yarattığım silahı yok edebilirim.
bak ki buradayım canavar, bak ki gözünün içindeyim:
bu zamanlar bak ki gideceksin."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder