gözlerini
kapattığı vakit
kendini
tanıdık bir yerde bulurdu.
dünya
devrederdi sürekli
aynı
hızda, aynı yörüngede;
cevaplar
hep aynıydı.
bu diyar onların!
sabahları uyanıp
geceleri başını yastığa gömenlerin
diyarı!
göğe
baksan hep aynı mavi,
yola
düşsen hep aynı gri.
hep
aynı caddede yürüyen
yalnızca
biri ol, yüzlerce insanın içinde.
her şey elbet geçer.
gözler
sonsuza dek kapalı kalmaz lakin!
dikişler
patladı mı bir gün,
tek
damla yaş yahut tek bir bakışla;
açıldı
mı, o vakit fena…
doymazsın,
doyuramazsın
kendini:
memnuniyet bir rüya!
gözkapaklarının
ardına kalır
tüm
o aldatmalar.
gözbebeğine
bir ışık yansır,
başka
bir “sen”i görürsün,
işte
o zaman…
gök
mavi olmaz,
parçalanır
yollar;
yaratma vaktidir hepsini baştan!
tam
da o andaydı.
bulutlar
altında bir gece yarısı,
dudakları
aralandı.
masam hep dağınıktır benim,
en az aklım kadar!
boğuluyorum, boğuluyorum bu
boşlukta.
bir
çift göz vardı karşıda,
elini
saran bir el,
kalbini
saran bir kalp.
bu sen değilsin
ancak her kimse,
yalnızca senin suçun
korkmuştu
hep.
korkmuştu,
korkmuştu
fırsatını yaratmaktan.
geçemezdi
sınırları
-o
sınırlar ki ezelden gelir-
fakat
çizgiye basmıştı
bazı
zamanlar.
ufku
izlemişti
uzun
uzun,
yalnızca
bak...
suçluyum.
ben hiç cesur olmadım.
belki,
belki zamanıdır çizgiyi aşmanın!
öyle
bir saniyeydi:
açıldı
gözleri,
bir
anda gördü.
attığı
ilk adım,
oynadığı
ilk oyun,
sürdüğü
ilk bisiklet,
gördüğü
ilk ölüm, sevdiği ilk ruh,
kırdığı
ilk kalp.
doğumuyla
başlamış bir film şeridi.
birden
bir farkındalık belirdi
zihninin
ortasında ve
kafatası
çatladı acıdan:
ben hiç yaşamadım!